top of page
89e8bdbf-a40d-44d1-a430-362b1ef1ec50-1-e1606468293937_edited.jpg

Ersin Erkol

  • Facebook
  • LinkedIn
  • Instagram

Ben, "Bana Denk Geldi" kitabının yazarıyım.

Gerçi kitap, bir fotoğraf albümü gibi.. her ne kadar fotoğraflar için  yazdığım küçük paragraflar eklenmiş de olsa sonuçta "fotoğraf kitabı" gibi duruyor. Bu durumda da ben "yazar" olmuyorum herhalde :) 

Ben en iyisi, ne yaptığımı ve nasıl yaptığımı anlatayım, adı önemli de değil zaten, siz nasıl isterseniz öyle tanımlayın bu işi.

  Başlamadan önce, gerçekten de "kim" olduğumu da söylemem gerekli herhalde..

Ersin Erkol ben.

İstanbul 1965 doğumluyum

Her yıl, kaç etti şimdi kaç yaşıma girdim diye hesaplamaktan yoruldum en iyisi doğum yılımı söylüyorum artık.

Makina Mühendisiyim.

Yaa.

Şaşırdınız değil mi.

Ben de şaşırmıştım okuldan çıkıp hayatın ortasına bir mühendis olarak düştüğüm zaman. Neyseki "satış" alanında ilerledim de, mühendisliğin insan ilişkileri ile kesişebilecek en geniş alanında yerleşme şansım oldu.

Evli ve 3 çocuk babasıyım. Canlarım benim :) 

Ne kaldı ? Gerçi Almanca İngilizce biliyorum ama insan-insana anlaşmak için çok daha fazlası gerekiyor olduğunu anlayalı epey oldu. hatta başka dil bilmeden bile anlaşmak mümkün.. ya da ne yapsan bir türlü anlaşamamak da.

Dolayısıyla, bildiği diller alanına "alt mesaj dili ve dolaylı iletişim" de eklemem gerekecek, içinde memnuniyetle yer aldığım sevgili Türk toplumunda en çok kullandığım dil bu. her ne kadar kendimi anlatırken kullanmsam da, çözümlerken kullanmam gerekiyor sürekli :)

Peki, gelelim "Bana Denk Geldi" meselesine..

Nedir  “Bana Denk Geldi”  ?

Ne denk gelebilir insana ?

 

“Denk Gelme" durumunun, “uygun düştü” anlamı var bir. 

Hani “Kelepir” anlamında..

Baştan söyleyeyim, o değil. 

 

“Denk getirdi” var.. türetilmiş.

Öyle ise, becerikli biri var demektir işin içinde.

Ama ne yalan söyleyeyim, hafif  üçkağıt, ya da hadi üçkağıt demeyeyim ama kurnazlık kokuyor. 

Peki, bu etkisinden arındıralım.. Iyi düşünelim :) 

Yine de,  bir “çaba” var altında sonuç olarak.  

Denk getirmek için verilen bir uğraş !

Bu da değil. Bu yüzden değil.

 

Anlam aratırsanız sözlüklerde, “rastlamak” diyor bir de.

 

İşte bu !

 

Rastladıklarımı fotoğraflıyorum ben.

Ne varsa o anda yanımda, onu kullanıyorum. 

Cep telefonu kamerası da olur mesela. Nasılolsa ışık, poz gibi değerleri sonradan da değiştirebiliyorsun.. Oynama sayılmaz o.

 

Ama “çerçeve" önemli. 

Ne varsa çerçevenin içinde, bir anlamı olmalı. 

Yok, anlamı olmaksızın girmişse de çerçeveye.. Canı sağolsun, kısmetineymiş.

 

Çerçeve, hep aradığımız şey değil mi zaten.

Bilinir kılar. 

Korkutmaz. 

Onun için hep bir çerçeveye oturtmak isteriz herşeyi. 

 

Insanoğlu sınır derdinde değil mi hep. 

Sınır tanımayanların bile derdi sınırla sonuçta.

 

Nasıl ama.. kelime “sınır” olunca farklı duygu uyandırıyor, “çerçeve” olunca farklı. 

Çerçeve, sınırlar oysa ki..  

 

Neyse, konu konuya ilmiklenir, nerden geldik buraya deriz.. 

Hem zaten ben, fotoğraf çerçevemin içine “denk gelen”lerden bahsediyordum. Sınırdan bahsetmek değildi derdim. Yine de iyi oldu.

Bir kurt düştü içimize. Kimbilir, bu başlıktan bir albüm de çıkar belki.

 

Işte, sonuçta, o fotoğraf karesinin içine  denk gelmiş’ler var size ulaştırmaya çalıştığım..

 

Tabii, denk gelmesi için beklemek, en iyi denk gelişleri görmek için açıyı değiştirmek.. Bunlar “çaba” ise eğer, başım üstüne.

Çünkü, bana göre “denk getirmek” değil yine de. Hiç bir şeyi bir yerden alıp bir yere koymayacaksınız bir kere. Rol de yüklemeyeceksiniz.. Sen şöyle düşünür gibi yap dediniz mi, o fotoğraf başka bişey olur.

Neyse, o !

Işin özü bu.

 

Böyle bakınca, “fotoğraf kalitesi” tartışmalı olabilir. Zaten, fotoğraflarımın mükemmel kalitede olduklarını düşünmedim hiç. Çekim hataları, lekeler bile olabiliyor. Bazen netlikte bazen renklerde, çok da mutlu olmadığım kareler görüyorum. Ama “o an” var ya, size ulaştırmak istediğim bir an ise yakalanan, varsın en iyi kalitede olmayıversin.

Hayat da öyle değil mi ki zaten :)  

 

Tabii bir de..

O denk gelişin anımsattığı ya da hissettirdiği bir şeyler varsa, onu yazmak lazım.

Burası önemli.

Fotoğraf, yazıyla uyumlu olmalı. 

Hem de bu uyumun tadı, bir yandan dinlenen bir müzikle de tamamlanmalı..

 

Bunu yapıyorum ben işte !

 

Bakın bakalım, güzel olmuş mu..  

bottom of page