top of page
1 Kare 1 Hikaye
Bu resmin baskısını alıp duvarıma asacağım.
Modaya inat olsun diye değil ama hani esinlenmedim desem de yalan olur.
Bu aralar çok sık karşılaşmışsınızdır. Güzel de oluyorlar. Hani 2 boyutta çizilen ama hakikaten gerçekmiş gibi görünen 3 boyutlu resimler var ya...
Bu da onun tersi işte.
Modaya inat olsun diye değil ama hani esinlenmedim desem de yalan olur.
Bu aralar çok sık karşılaşmışsınızdır. Güzel de oluyorlar. Hani 2 boyutta çizilen ama hakikaten gerçekmiş gibi görünen 3 boyutlu resimler var ya...
Bu da onun tersi işte.
İlk olmak!
Yarış hali yani. Başkalarının da olduğu, onları bir adımla da olsa geçmeye çalıştığın durum.
Okuldayken zil çalınca yemekhaneye paldır küldür koşmamız geldi aklıma. Ama zaten o okula girmek için de paldır küldür yarışmamız gerekmemiş miydi?
İçinde olanlar dahil herkese itici gelir bu yarışma hissi.
Oysa yaşamın kendisi bile o çılgın yarış sonunda başlamıyor mu?
Aslında var ya... Bunu yarış gibi görerek hata ediyoruz biz. Sanki hipodromda yarışları seyredenler gibiyiz Hepsinin durumunu aynı anda görüyor olmamızın keyfini de sürüyoruz bir yandan.
Yarışanlar açısından bakarsak, onlar sadece hedeflerine kilitlenmişler ve güçlerini en üst seviyede kullanarak oraya ulaşmaya çalışıyorlar.
Öyle olmasaydı önde giden tur bindirmezdi,
nasıl olsa öndeyim diye yavaşlardı bile.
Haa, bir de öbür ‘ilk olmak’ var. Bir şeyi İlk kez yaşıyor olmak. İlk sevgili, ilk kez araba kullanmak, ilk kazanılan para, İlk seyahat...
Bu onun resmi değil ama, bulursam onun için de bir şeyler yazarım. Lafı dallandırıp budaklandırıp bu lalenin birinciliğini gölgelemeyelim şimdi.
Yarış hali yani. Başkalarının da olduğu, onları bir adımla da olsa geçmeye çalıştığın durum.
Okuldayken zil çalınca yemekhaneye paldır küldür koşmamız geldi aklıma. Ama zaten o okula girmek için de paldır küldür yarışmamız gerekmemiş miydi?
İçinde olanlar dahil herkese itici gelir bu yarışma hissi.
Oysa yaşamın kendisi bile o çılgın yarış sonunda başlamıyor mu?
Aslında var ya... Bunu yarış gibi görerek hata ediyoruz biz. Sanki hipodromda yarışları seyredenler gibiyiz Hepsinin durumunu aynı anda görüyor olmamızın keyfini de sürüyoruz bir yandan.
Yarışanlar açısından bakarsak, onlar sadece hedeflerine kilitlenmişler ve güçlerini en üst seviyede kullanarak oraya ulaşmaya çalışıyorlar.
Öyle olmasaydı önde giden tur bindirmezdi,
nasıl olsa öndeyim diye yavaşlardı bile.
Haa, bir de öbür ‘ilk olmak’ var. Bir şeyi İlk kez yaşıyor olmak. İlk sevgili, ilk kez araba kullanmak, ilk kazanılan para, İlk seyahat...
Bu onun resmi değil ama, bulursam onun için de bir şeyler yazarım. Lafı dallandırıp budaklandırıp bu lalenin birinciliğini gölgelemeyelim şimdi.
Bildiğimiz fizik kuralları ne kadar güzel ve kolaydı.
Şakası ve hatta romantizmi bile mümkün.
Kuantum alanına girdiğim zaman kafayı toparlamak ve dik tutmak için sürekli çaba göstermem lazım.
“Schrödinger’in kedisi’’ ölü mü canlı mı?
En iyisi ben kestirmeden sorayım:
Siz İstanbul’un ortasında, üzerinde de fener olan böyle bir adacık olduğunu biliyor muydunuz?
Şakası ve hatta romantizmi bile mümkün.
Kuantum alanına girdiğim zaman kafayı toparlamak ve dik tutmak için sürekli çaba göstermem lazım.
“Schrödinger’in kedisi’’ ölü mü canlı mı?
En iyisi ben kestirmeden sorayım:
Siz İstanbul’un ortasında, üzerinde de fener olan böyle bir adacık olduğunu biliyor muydunuz?
Yok ki :)
Ama boşuna mı dedim Schrödinger’in kedisi diye?
Siz sayfayı çevirene kadar olabilirdi de, olmayabilirdi de.
Ama boşuna mı dedim Schrödinger’in kedisi diye?
Siz sayfayı çevirene kadar olabilirdi de, olmayabilirdi de.
UZAYA ÇIKTIM!
Aslında..
‘Hani nerdeyse’ diyeceğim ama..
Bir ’hava aracının’ ‘uzay aracı’ gibi davranabilmesi için en azından bir o kadar daha yükselmesi gerekiyor ki bu da ne yazık ki mümkün değil
*Dip not:
Uçaklar yaklaşık 10 km yükseklikte uçuyor.
En alçak uçan uzay aracı 20 km.
Uzay 100 km’den Karman sınırından sonra başlıyor.
Aslında..
‘Hani nerdeyse’ diyeceğim ama..
Bir ’hava aracının’ ‘uzay aracı’ gibi davranabilmesi için en azından bir o kadar daha yükselmesi gerekiyor ki bu da ne yazık ki mümkün değil
*Dip not:
Uçaklar yaklaşık 10 km yükseklikte uçuyor.
En alçak uçan uzay aracı 20 km.
Uzay 100 km’den Karman sınırından sonra başlıyor.
Bakış açısı!
Önceden söyleyeyim, bu malzemeden çok yemek pişer. Cam konuşulur bir kere, hatta oradan kum bile yerini alır. Saydamlık da çıkar. Kırılma çıkar. Yapışma, keskinlik derken konu uzar gider.
Ben bakış açısını seçiyorum. Lafımı şöyle köşeye bırakıp gidiyorum usulca...
Nasıl oluyor da şu cama tepesinden bakınca sanki yokmuş gibi her şeyi görüyorsunuz da aynı cama yan tarafından bakınca koyu turkuaz bir denize dalıp hiçbir şey görmez oluyorsunuz ?
Ya karşınızdakine de o açıdan bakıyorsanız ?
Önceden söyleyeyim, bu malzemeden çok yemek pişer. Cam konuşulur bir kere, hatta oradan kum bile yerini alır. Saydamlık da çıkar. Kırılma çıkar. Yapışma, keskinlik derken konu uzar gider.
Ben bakış açısını seçiyorum. Lafımı şöyle köşeye bırakıp gidiyorum usulca...
Nasıl oluyor da şu cama tepesinden bakınca sanki yokmuş gibi her şeyi görüyorsunuz da aynı cama yan tarafından bakınca koyu turkuaz bir denize dalıp hiçbir şey görmez oluyorsunuz ?
Ya karşınızdakine de o açıdan bakıyorsanız ?
Cam demişken..
Atıl bir istasyon binasının önünde atık camlar için konulmuş kumbaranın yanına atılmış büyük bir ayna..
Eve dönüş yolumda karşıma çıkıveriyor işte.
İster üstten sarkan dalların yansımasını al ister yaklaşıp aynanın üstündeki kuş pisliklerine odaklan hatta uygun açıyı yakalarsan camın kırığının parlamasını merkeze al, ister güzel binanın yansımasını kat işin içine, ister sadece aynayı çerçevele gerçeküstü bir resim çıksın ister sokak taşlarını bordür olarak kullan somutlaşsın her şey.
Koca camın kırık da olsa illa paramparça olmadan o kumbaraya girememesi mi hikaye olsun, yoksa kocaman dikine boydan boya çatlağın istasyon binasının tam ortasından yansıması, trenlerle gelen ayrılıkların ya da kavuşmaların hikayesini mi simgelesin, kuş pislikleri de tüm hikayeye zaman derinliği mi katsın..
Yoksa bu kareyi sadece ‘’bir şeyler denk gelirken benim yüzümdeki mutluluk böyle oluyor işte’’ demek için mi kullanayım..
Bilemedim.
Ve sanırım hepsi için birden kullanmış oldum.
Öyleyse, veda zamanı.
Gelsin son kare..
Atıl bir istasyon binasının önünde atık camlar için konulmuş kumbaranın yanına atılmış büyük bir ayna..
Eve dönüş yolumda karşıma çıkıveriyor işte.
İster üstten sarkan dalların yansımasını al ister yaklaşıp aynanın üstündeki kuş pisliklerine odaklan hatta uygun açıyı yakalarsan camın kırığının parlamasını merkeze al, ister güzel binanın yansımasını kat işin içine, ister sadece aynayı çerçevele gerçeküstü bir resim çıksın ister sokak taşlarını bordür olarak kullan somutlaşsın her şey.
Koca camın kırık da olsa illa paramparça olmadan o kumbaraya girememesi mi hikaye olsun, yoksa kocaman dikine boydan boya çatlağın istasyon binasının tam ortasından yansıması, trenlerle gelen ayrılıkların ya da kavuşmaların hikayesini mi simgelesin, kuş pislikleri de tüm hikayeye zaman derinliği mi katsın..
Yoksa bu kareyi sadece ‘’bir şeyler denk gelirken benim yüzümdeki mutluluk böyle oluyor işte’’ demek için mi kullanayım..
Bilemedim.
Ve sanırım hepsi için birden kullanmış oldum.
Öyleyse, veda zamanı.
Gelsin son kare..
Hoşçakalın...
Haydi bakalım...
Gün doğumu mu bu yoksa gün batımı mı ?
Sonuçta, ikinci kitabımı bitirmişim.
Son fotoğrafı seçiyorum. Hoşçakalın diyeceğim.
Günbatımı o zaman.
Ama hayat daha neler denk getirecek kim bilir.
Yeniden hepsini derleyip
paylaşabilecek miyim?
Daha görecek neler var...
Kim bilebilir?
Gündoğumu öyleyse...
Haydi bakalım...
Gün doğumu mu bu yoksa gün batımı mı ?
Sonuçta, ikinci kitabımı bitirmişim.
Son fotoğrafı seçiyorum. Hoşçakalın diyeceğim.
Günbatımı o zaman.
Ama hayat daha neler denk getirecek kim bilir.
Yeniden hepsini derleyip
paylaşabilecek miyim?
Daha görecek neler var...
Kim bilebilir?
Gündoğumu öyleyse...
bottom of page